“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik, ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: kardeş olarak yaşamayı.”
Martin Luther King

Barış kelimesinin kökeni Türkçe *bar- “varmak” sözcüğüne dayanıyor. Karşılıklı gitmek, yardımlaşmak, beraber yapmak gibi anlamlar taşıyor. Günümüzde bu kelimeyi, savaşın, çatışmanın olmadığı durumu tanımlamak için kullanıyoruz. İnsanlık geçirdiği onca büyük savaşın, acıların ardından bu kavrama sahip çıksa da “barış içinde yaşayan bir insanlık” henüz bir ütopya.
Barış özlemi; özgürlük, eşitlik ve adalet arayışı ile her zaman omuz omuza yürümüş. Barış hareketleri hep bu taleplerin yükseldiği zamanlarda sembol isimler ortaya çıkarmış, barış aslında bir hak ve adalet arayışının sembolü olmuş. Barışı bu sembollerin izini sürmeye çalışarak anlatmaya çalıştık. Büyük birer azim, fedakarlık, yaratıcılık öyküsü barındıran barış yolculuğundan benim anladığım, Bertolt Brecht’in şu dizelerde tamamen haklı olduğu:
“Ya hep beraber, ya da hiçbirimiz. Kurtuluş yok tek başına”.

1 Eylül’de ne olmuştu? 21 Eylül neyin bayramı?
Tarihin en kanlı savaşı Almanya’nın 1 Eylül 1939 tarihinde Polonya’yı işgali ile başlar. İkinci Dünya Savaşı 100 milyondan fazla askerî personelin dâhil olduğu, nükleer silahların kullanıldığı, Holokost gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en büyük ve en kanlı savaştır ve 1939-1945 yılları arasında 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Eski SSCB ve Varşova Paktı üyesi ülkeler savaşların yıkımını hatırlatmak ve barışı özendirmek için 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan ederler.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’de 21 Eylül’ü “Uluslararası Barış Günü” ilan etti. Bugünü Barış Bayramı olarak kutlayanlar da var. Ancak yaygın olarak kutlanan Dünya Barış Günü, 1 Eylül’dür.

Çanlar barış için çalıyor
Her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” çalınır. Savaşlarda kaybedilen insanların anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretilmiş. Çanın üzerinde “Çok Yaşa Mutlak Barış” cümlesi kazılı.

Barışçıl Eylemin babası kabul edilir Gandhi


“Pasif Direniş” kavramını dünya siyasi literatürüne armağan eden Gandhi Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideridir. Kötülüğe karşı şiddet unsuru içermeyen direnişi temel alan “Satyagraha” felsefesinin öncüsüdür.

Satyagraha:
Şiddetsiz direnişle yönetemez hale getir
Satyagraha’nın yol haritası şöyleydi: Önce bir haksızlık tespit ediliyor ve onun yasakladığı şey bulunuyordu. Sonra bir grup bu yasağı deliyor ve tutuklanıyordu. Tutuklamalardan sonra Gandhi kitleleri eyleme çağırıyor, çağrıya uyan kitleler yasayı çiğniyor ve tutuklanarak hapse atılıyorlardı. Hapiste de boş durmuyorlar ve açlık grevi yaparak seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bir süre sonra tutuklu sayısının artması yüzünden hapishaneleri kontrol etmekte zorlanan hükümete yasayı kaldırma çağrısında bulunuluyordu. Hükümet durumun sürdürülemez hale geldiğini görüyor ve yasayı kaldırıyordu. Bir hukukçu olan Gandhi bunları yaparken yasalara saygısızlığı hedeflemiyordu. Aksine, her yasağı delişinde, cezalandırılmayı adil buluyor ve hapse girmeyi göze alıyordu. Öte yandan Satyagraha düşüncesinin izleyicileri sadece karşı çıkmayı da hedeflemiyordu. Amaçları karşı çıkarken karşılarındakini de ikna etmekti. Bu yöntemin en unutulmaz eylemi ise Tuz Yürüyüşü olacaktı.

Ünlü Tuz Yürüyüşü
Yürüyüşün amacı, Doğu Hindistan Kumpanyası’nın mirası olan ve yılda 25 milyon pound’luk vergiye kaynaklık eden Tuz Yasası’nı (Britanya’nın tuz tekelini) ihlal etmek için denizden tuz çıkarmaktı. Hintlilerin o dönemde tuz çıkarması ve bu madenden istifade etmesi yasaktı. Gandhi, yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti. Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip, bu yürüyüşe katılın” çağrısını yaptı.
Gandhi’nin yürüyüşü yolda kendine katılan binlerle büyüdü. 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat eden 61 yaşındaki Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürüdü ve çamura karışmış bir topak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufaladı. Böylece bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etti. Ardından Gandhi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Gandhi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ancak yasa da hapishanelerin kaldıramayacağı bu nüfusla işlemez hale getirildi.Gandhi birçok efsanevi eyleme öncülük ederek yaşamını Hindistan’ın bağımsızlığına adamış, Hindistan’ı özgürlüğüne kavuşturmuştur. Ne yazık ki ölümü de aşırı milliyetçi bir saldırganın elinden olur.
Hindistan Gandhi’yi resmî olarak Ulus’un Babası ilan etmiştir ve doğum günü olan 2 Ekim Gandhi Jayanti adıyla ulusal tatil olarak kutlanır. 15 Haziran 2007’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oybirliği ile 2 Ekim gününü “Dünya Şiddete Hayır Günü” olarak ilan etmiştir.

Gandhi birçok efsanevi eyleme öncülük ederek yaşamını Hindistan’ın bağımsızlığına adamış, Hindistan’ı özgürlüğüne kavuşturmuştur. Ne yazık ki ölümü de aşırı milliyetçi bir saldırganın elinden olur.

Anti-militaristlerin duayen yazarı
Tolstoy


Dünya edebiyatının en büyük isimlerinden olan Tolstoy, inançlı bir Hristiyan olarak sevgi, bağışlama ve şiddet karşıtlığının dünyayı barışa götüreceğini düşünüyordu. Sivastopol cephesinde yaptığı askerlikte görüp geçirdikleri, onu savaş, barış, din, ordu ve askerlik kurumları üzerine düşünmeye zorladı. Bu süreçlerde kaleme aldığı eserler üzerine Tolstoy hem vatan haini ilan edildi, hem de kiliseden aforoz edildi.
İnsanlığın siyasetten üstün olduğu düşüncesini savunan, sıkı bir antimilitarist olan yazar, askerlerin üstlerinin emrini yerine getirmeden önce, bu isteğin Tanrı’nın buyruğuna uygun olup olmadığını tartışması gerektiğini söyler. İnsan öldürmek kadar Tanrı iradesine karşıt olan bir şey olmadığına göre, “O halde” der; “sana birisini öldürmeni emrettiklerinde üstlerinin bu emirlerine itaat etmen gerekmez. Eğer itaat eder ve öldürürsen, bunun kendi çıkarın, yani seni cezalandırmamaları için yapıyorsun demektir.”

Mandela ve Ghandi’nin fikir hocasıydı
Destansı romanı “Savaş ve Barış” dünyada savaş karşıtı felsefi akımlar ve barışçı önderler için ilham kaynağı olmuştur.
Mandela’nın en sevdiği kitap olarak tanımladığı kitap; Savaş ve Barış’tı. Gandhi ise pasif direnişçilerle beraber kurduğu kırsal yaşam topluluğuna “Tolstoy Çiftliği” adını verecek kadar Tolstoy hayranıydı ve ikili mektuplaşıyordu. Gandhi Tolstoy’a yazdığı ilk mektubunda Tolstoy’un Hintli bir devrimciye hitaben yazdığı mektubunu tercüme etmek ve yayımlamak için izin istedi. Mektup, Hindistan’ın özgürleşmesi için tek yolun şiddeti reddetmek ve sevginin yasasına boyun eğmek olduğunu söylüyordu.

Doğruluğun zora ihtiyacı yoktur
İyi bir amaç için de olsa yolumuz şiddetten geçiyorsa Tolstoy bunu reddeder.
Piyer Bezuhov aracılığıyla mesaj verir. “İhtilalleri hoş mu görmeli, her şeyi yıkmalı ve kuvveti kuvvetle mi yok etmeli? Hayır, biz bundan çok uzağız. Zora başvurularak yapılan her reform yenilmeye layıktır, çünkü insanlar bugünkü gibi kaldıkça, böyle bir reform kötülüğü yok edemez, ayrıca doğruluğun zora ihtiyacı yoktur!.”

Savaşın yıkımının sembolü oldu: Guernica


Savaş karşıtlığının sanattaki en meşhur örneği Picasso’ya aittir.
Picasso, 1937’de General Franco’nun İspanya’da Bask bölgesinin merkezi olan Guernica’ya yaptığı saldırıyı resmetmiştir. Guernica, sadece İspanya İç Savaşı’nın değil, 20. yüzyılın en önemli savaş karşıtı tablosu olarak değerlendirilir.Picasso bir sergisi sırasında Alman bir askerin “Bu tabloyu siz mi yaptınız?” diye sorusuna verdiği ”Hayır, siz yaptınız” cevabıyla savaşın duygusuz tavrına vurgu yapar. Sanatçı resminde o gün yaşananları bire bir anlatmak yerine acının duyularla hissedilmesini ister.

Resmin tam ortasında mızrak saplanmış atın acı içinde kişnemesi, elindeki gaz lambasıyla pencereden kendini içeriye atmaya çalışan kadının telaşı, atın altında elindeki kırık kılıçla parçalanmış askerin cesedi, solda kucağındaki ölü bebeğini tutan annenin feryadını duymak mümkündür. İspanya’nın simgesi olan boğanın yanında silik bir şekilde görülen barış kuşu ise sanatçının karamsarlığını yansıtır*. (*Evrensel, Başak Şahindoğan)

Kimse onun kadar barış türküsü söylememiştir
John Lennon


Dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur grubunun renkli, mistik karakteri ve en tanınmış barış aktivistlerinden biriydi.
Beatles grubundan ayrıldıktan sonra dünya görüşünü çok daha net ve özgür bir biçimde ifade eden sanatçı, sadece bir rock yıldızı olmakla kalmayıp, bir barış aktivisti, gerçek bir hümanist olarak yoluna devam etti.
John Lennon 1965 yılında, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in verdiği MBE ünvanı ve imparatorluk nişanını, Vietnam Savaşını protesto etmek için iade etti.
En çok bilinen parçası ‘Imagine’ (Hayal et) ise, insanları birbirinden ayıran din, milliyetçilik ve sınıf karşıtı sözleriyle öne çıktı. Nakaratında eşi Yoko Ono’nun da izleri bulunan parça, aslında John Lennon’un ‘ütopyasını’ dile getirir: Cennet, cehennem, din, devlet, mülkiyet, açlık, açgözlülük olmayan, sevgi, barış, eşitlik dolu bir dünya…Yüzlerce sanatçı tarafından yorumlanan parça, Rolling Stones dergisi tarafından dünyanın en iyi ilk 3 şarkısından biri seçildi.
Lennon bir röportajında barışçıl eylem anlayışını şöyle açıklıyordu: “Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey ise şiddet dışı eylemler ve mizahtır”.
“Hair Peace & Bed Peace”
Lennon ve Yoko Ono 20 Mart 1969’daki evliliklerinin yaratacağı kamuoyu ilgisinden faydalanıp savaş karşıtı bir eylem planladı. Eylem daha sonra “Bed-ins for peace” adıyla anılacaktı. Yeni evli çift, 25-31 Mart arası her gün sabah 9 – akşam 9 arası Amsterdam Hilton’da balayı yataklarında dünya basınını ağırladı. Bir hafta boyunca erotik bir içerik yakalama umuduyla bekleyen basın, ikilinin Vietnam savaşı karşıtı mesajlardan başka bir malzeme bulamadı. Lennon’ların yatakta mesaj verme hadisesi ise farklı yerlerde devam etti, “Barış Marşı” olarak da bilinen “Give peace a chance” şarkısı böyle bir otel odasında kaydedildi.
Bir İngiliz olmasına rağmen New York’ta hayatını sürdüren Lennon, Nixon yönetimi sırasında ulusal tehlike olarak hedef gösterilmiş ve sınır dışı edilmek istenmişti. Çünkü Lennon, şarkıları, açıklamaları, eylemleriyle peşinde dolanan kameralara her daim barış çağrısı yaptı, Vietnam Savaşı’nı sorgulanmasını sağladı. Çılgın bir hayranının silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Ölümü üzerindeki sır perdesi halen aralanmış değil ve ölümüne bir psikopatın sebep olması, inandırıcı bulunmuyor.
Lennon ve Yoko Ono 20 Mart 1969’daki evliliklerinin yaratacağı kamuoyu ilgisinden faydalanıp savaş karşıtı bir eylem planladı. Eylem daha sonra “Bed-ins for peace” adıyla anılacaktı. Yeni evli çift, 25-31 Mart arası her gün sabah 9 – akşam 9 arası Amsterdam Hilton’da balayı yataklarında dünya basınını ağırladı.
Özgürlüğe adanmış bir ömür: Nelson Mandela
Babasının koyduğu isim Mabida, ama biz onu dönemin sömürge geleneği gereği Güney Afrikalılara İngilizce isim verildiğinden Nelson adıyla tanıyoruz.
Nelson Mandela yerli halkın beyazlara karşı hak mücadelesini savunan Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldığında 25 yaşındaydı. ANC Gençlik Kolunu da O kurdu ve başkanlığını üstlendi. Tamamen pasifist bir aktivist değildi, aynı zamanda ayrılıkçı rejime karşı silahlı mücadele eden MK’nın içinde de yer aldı. Buna sebep olarak hükümetin hiçbir şiddet içermeyen barışçıl eylemleri insanları öldürerek bastırmasını gösterdi.
“Eğer hükümet bize karşı şiddet kullanırsa biz de onlara karşı şiddet kullanmak zorunda kalırız. İzlediğimiz yolu seçmemizin nedeni hükümetin bize başka bir çare bırakmamış olması.”

Serbest kalması için müzik devleri sahneye çıktı
Mandela, hükümetin çıkardığı bir kanunun African National Congress (ANC)’i yasadışı ilan etmesiyle birden bire ‘terörist’ ilan etmesiyle ve ömür boyu hapse mahkum oldu.
Bu süreçte Mandela’nın serbest bırakılması için birçok uluslararası kampanya düzenlendi. 70. yaş günü sebebiyle düzenlenen etkinlikte, Miriam Makeba, Michael Jackson, Whitney Houston ve Queen gibi kişi ve gruplar sahne aldı. U2, Mandela onuruna Ordinary Love isimli bir şarkı yazmıştı.
27 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu
Mandela tam 27 senesini hapishanelerde geçirdi, bu süreçte halkın beyaz azınlığa karşı hem ekonomik hem de politik eylemlerini örgütledi. Süreci yönetemez olan hükümet, Mandela’yı yıllar sonra serbest bırakmaya mecbur kaldı (1990). Mandela; Barış, demokrasi ve ırkçılık karşıtı çalışmaları ile Nobel Barış Ödülü aldı (1993). Onun açtığı mücadele yolu ile ülkedeki ayrımcı politikalar çöktü, yeni bir düzen kuruldu ve Mandela yapılan ilk demokratik seçimde ezici çoğunlukla Devlet Başkanı seçildi (1994).
Afrika halklarının manevi lideri oldu
Devlet başkanlığında kibirden uzak barışçı bir tutum sergiledi. Kendisini yıllardır özgürlükten mahrum edenlere karşı da bağışlayıcı oldu.
Afrika’nın ırkçılık, yoksulluk gibi büyük bir başka derdi olan AIDS için de cesurca mücadele etti. AIDS salgını konusundaki tabuların süregeldiği ülkesinde, oğlunun da AIDS’ten öldüğünü açıkladı ve Güney Afrikalıları AIDS’in “normal bir hastalık olduğunu kabullenmeye, bu hastalığı konuşabilmeye” çağırdı.
Dünyanın çatışma yaşayan başka bölgelerine barış getirilmesine öncülük etti, Diğer Afrika ülkelerindeki özgürlük ateşinin de simgesi oldu, manevi lider kabul edildi.
Utanç duvarının gizemli ressamı Bansky

Günümüz savaş karşıtı sanatın temsilcilerinin en bilineni ise yaptığı işi “Gerilla Sanatı” olarak tanımlayan Banksy’dir. Geleneksel graffitiden farklı olarak, şablon yöntemiyle yaptığı ve çoğu “mesaj kaygısı taşıyan” işleriyle öne çıkar.
İngiliz olması dışında hakkında bilgi bulunmayan Banksy, 10 yıldır başta İngiltere olmak üzere farklı ülkelerde yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle biliniyor. Çalışmaları İsrail ve Filistin’i ayıran duvarda da dünya metropolünde bir bina cephesinde de yer alabiliyor (bunu gizlice tamamlamak için bir inşaat firması gibi izin alıp çalıştığını açıkladı).
Hiçbir sergisinin açılışına gitmedi ve yüzünü göstermiyor.
Savaş karşıtı, çevreci, hayvan haklarını savunan, tüketim çılgınlığını eleştiren işlerini duvarlara çizmenin yanı sıra müzelere de sızarak işlerini bırakıyor. Bu işlerin birini ABD’nin Guantanoma’daki hapishanesini eleştirmek için yapmıştı. Hazırladığı Guantanamo tutsağı bir mankeni California’daki Disneyland içine bırakan sanatçı, eğlence merkezinde kırmızı alarma neden oldu.
Tepkilerini sadece barışçıl çalışmalarla dile getiren sanatçının, sıkı bir kapitalizm karşıtı olduğunu ve Nike’tan gelen milyon dolarlık teklifi reddettiğini de notlarımıza ekleyelim.
“Bir hayali vardı” gerçek oldu…
Martin Luther King

1929’da Atlanta’da dünyaya geldi. Afrikalı-Amerikalı Baptist papaz ve Amerikan yurttaş hakları hareketi önderidir.
Sosyoloji eğitiminin ardından Teoloji Fakültesi’ne de girdi ve buradan birincilikle mezun oldu. 24 yaşına geldiğinde bir Bapist kilisesinin pastörü idi.
Eşitlik mücadelesinde kıvılcımı çakan kadın: Rosa Parks

1 Aralık 1955 Amerikan siyah eşitlik hareketinin dönüm noktası sayılır. O yıllarda otobüslerde ön sıralar beyazların arka sıralar siyahlarındı. Orta sıralarda oturan siyahlar bir beyaz gelince ona yer vermek, yer kalmazsa inip bir başka otobüse binmek zorundaydı ve yanı boş bile olsa bir beyazın yanına siyah bir vatandaş oturamazdı. Rosa Parks, bu kuralı ilk çiğneyen insan oldu ve yerini bir beyaza vermek istemeyince tutuklandı. Bu olay karşısında otobüs eylemleri kiliselerde örgütlendi ve kurulan direnişe bir lider seçildi: Martin Luther King.
Tam 381 gün süren otobüs eylemlerinin lideri
Şehirdeki siyahlar, otobüs kullananların %75’ini oluşturuyordu ve tam 381 gün boyunca otobüslere binmediler. İşlerine okullarına kilometrelerce yürüdüler. Bu hiçbir şiddet içermeyen olağanüstü kararlı, dirençli bir eylemdi. Yürüyerek işlerine giden insanlara saldıranlar hatta linç edenler olsa da kalabalık hiçbir şiddet eylemine başvurmadı. Belediye otobüslerini işleten şirket büyük maddi zarar yaşadı. Bazı otobüsleri adeta çürüdü. King bu süreçte FBI ve ırkçıların hedefi haline gelmişti, hatta evine yangın bombası atıldı. Bombadan sonra evinin önüne toplanan yüzlerce öfkeli siyaha hitaben yaptığı konuşmada, ‘Buraya silahıyla gelen varsa evine götürsün. Şiddete şiddetsizlikle karşılık vereceğiz. Beni durdursalar bile bu hareket durmayacak‘ konuşması yaptı.
I Have a Dream/ Bir Hayalim Var konuşması tarih geçti.
Washington’da Lincoln Anıtı’nın önünde “Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var.” konuşmasını yaptı (1963). 45 yıl sonra siyah bir ABD vatandaşı olan Barack Obama hem de iki defa üst üste devlet başkanı seçilecekti.
1964 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Bu ödüle sahip en genç isim King oldu.
Ve sonuç:
ABD’de ırk ayrımcılığı resmen yasakladı
King’in liderliğini yaptığı eylemler sonucu 1964 yılında çıkan Yurttaş Hakları Kanunu ve 1965 yılında çıkan Oy Hakkı Kanunu Amerikan hukukunun birer parçası oldu. Yasayla Amerika Birleşik Devletleri’nde ırk ayrımcılığı resmen yasaklandı.
King 1965’ten sonra Vietnam Savaşı karşıtı fikirleriyle tepkileri üzerine çekti. Güneyli ırk ayrımcılarının yanı sıra ana akım medya da King’e cephe alsa da fikirlerini ortaya koymaktan çekinmedi.
3 Nisan 1968 günü son konuşması:
“Herkes gibi ben de uzun bir hayat yaşamak istiyorum. Uzun yaşamak önemli, fakat şu an bununla ilgilenmiyorum. Sadece Tanrı’nın isteğini yerine getirmek istiyorum. Ve o bana bu dağa çıkmam için izin verdi. Ve çevreme baktım, Vaad edilmiş Toprakları gördüm. Oraya sizinle beraber gidemeyebilirim. Fakat bu gece bilmenizi istiyorum ki, biz halk olarak, o Vaad edilmiş Topraklara ulaşacağız. Bu nedenle bu akşam mutluyum. Hiçbir şeyden endişelenmiyorum. Kimseden korkmuyorum. Gözlerim Tanrının gelişinin zaferini gördü!”.
King, ertesi gün, uğradığı suikast sonucu öldü.
Ölümünden 9 yıl sonra (1977) eski ABD başkanı Jimmy Carter tarafından Başkanlık Özgürlük Ödülü’ne layık görüldü ve onuruna Martin Luther King Günü kutlanmaya başlandı.
Washington’da Lincoln Anıtı’nın önünde “Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var.” konuşmasını yaptı (1963).
Barış sembolü nasıl ortaya çıktı?

Barış sembolü, İngiliz tasarımcı ve sanatçı Gerald Holtom’un imzasını taşır. 2. Dünya Savaşı insanlığı nükleer silah tehdidinin korkutucu yüzüyle tanıştırmıştır. ABD’de, birçok Avrupa ülkesinde nükleer silahlanmaya karşı pek çok eylem ve etkinlik düzenlenir ancak kitleleri bir araya getirecek bir sembol henüz ortada yoktur. Holtom’un fenomen olacak sembolü 1958 yılında “Nuclear Disarmament” yani nükleer silahsızlanmanın baş harfleri olan N ve D’nin Semafor alfabesindeki birleşiminden oluşur. Semafor gemicilikte, yüksek kulelerde işaretle anlaşmayı sağlatan bir tür alfabedir. N Harfi elleri iki yana açılmış insanla D harfi ise elini çizgisel, dik şekilde kaldırmış insanla sembolize edilir. İlk tasarlandığı günden bu yana barışseverlerin sürekli üstlerinde taşıdıkları bu sembolün yaratıcısı Holtom ise tasarımını şu kelimelerle tarif eder; “Bu tasarım kolları aşağı doğru açılmış, ümitsizlik içindeki bir insanı anlatıyor.”
Nobel Barış Ödülü

Nobel Ödülleri İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından 1896 yılından bu yana fizik, kimya, edebiyat, barış ve Fizyoloji veya Tıp alanlarındaki olağanüstü başarılara verilmektedir. Ödüle adını veren Alfred Nobel, 1864 yılında dinamiti icat eden bilim insanıdır. Buluşu insanlığın yıkım gücünü artırdığı için yaşarken protestolarla maruz kalır. Geri kalan yaşamında sürekli bunun pişmanlığını yaşadığı söylenir. Öldüğünde ise bir gazete manşette şu başlığı kullanır, ‘’ Ölüm taciri öldü! (Le marchand de la mort est mort )’’. Alfred Nobel vasiyetinde, mirasının Nobel Ödüllerinin enstitüleştirilmesi yönünde kullanılmasını ve 33.200.000 kronunun her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını ister. Nobel’in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma yaratsa da 1900 yılında İsveç hükümetinin Nobel Vakfı’nı kurmasıyla, ödüller her sene, Alfred Nobel’in ölüm tarihi olan 10 Aralık’ta verilmektedir.